DERVİŞ KİME DERLER?
Cenâb-ı Hakk, “Ey inananlar! Siz Allah’a ve Rasûlüne iman edin.” buyuruyor. İman edenler iki çeşittir. Birincisi takliden iman edenler ki; bunlar anne babasından görüp işitip, onlardan esinlenerek islâm'ı tanır ve yaşamaya çalışırlar. Bu taklidi iman onları kötülüklerden alıkoymaz. Nefsine hoş geleni, nefsine uyanı kabul ederler. Nefsine uymayanı da kabul etmeye bilirler. Yeri geldiğinde Allah’ın emirlerine muhalif olabilirler. Bunu da mübah sayarlar. Yalan söyliyebilir, başkasının hakkına hukukuna tecavüz edebilir, haram yiyebilirler.
Hem namaz kılıyor hem de Allah’ın emrine karşı iş yapıyor. Bu şeklideki Müslümanlar Allah’ın istediği has kul değildir. Onları gerçek mümin olarak kabul etmiyor.
Allah (C.C.) “Namaz, kişiyi her türlü kötülükten alıkoyar.” buyuruyor. (Ankebut/45) Fakat her namaz kılan kötülükten kurtulamıyor. Demek ki o kişi gerçek namazı kılamıyor. Eğer kılsa kötülük yapamaz.
Haşa Allah’ın sözünde noksan mı olur! Hem namazlı hem de haram işleyen, yalan konuşan, dedikodu yapan, iftira atan vs. olarak bu mümkün olur mu?
İkincisi, özel olarak, Allah’ın ihsanı ile bir mürşid-i kâmile beyat edip, onun bildirdiği; tarif ettiği şekilde Allah’a ve Rasülüne iman edenlerdir. İşte gerçek iman edenler bu sınıftandır. Bilerek, göre göre; aşk ve zevk ile iman etmektir bu.
Derviş olmanın gayesi, Allah’ın (C.C.) emirlerini gerçek olarak yapmaya çalışmaktır. Kötülüklerden, Allah’ın lütfuyla korunmaktır.
“Elin öp kim seni dövse
Dua et kim sana sövse
Adüv ol kim seni övse
Eğer derviş isen derviş” diyor Sümbül Efendi(hz)
Başka bir Allah dostu da “Ateşten gömlek, demirden leblebi” demiş dervişlik için.
Yunus Emre hazretleri de;
“Dövene elsiz gerek
Sövebe dilsiz gerek
Derviş gönülsüz gerek
Sen derviş olamazsın” demiş.
Bunun için dervişlik “nimet-i uzmadır.” Dervişlik en güzel ahlâktır. Derviş olmak için Allah’ın (C.C.) aşkını gönlüne düşürmek gerek. Böylece güzel ahlâk sahibi ve dolayısıyla derviş olunur. Yoksa saç-sakal, cübbe-sarık ile, insanlardan ve dünyadan elini eteğini çekip kenara çekilmek dervişlik değildir.
“Dervişler gittiği yere
Atar adım göre göre
Hiç basmazlar çukur yere
Biz değiliz gafil derviş” diyor Hasan Fehmi efendimiz.
”Dervişin elinden ve dilinden Allah’ın rızâsı dışında bir şey tecelli etmez. Ondan söz sahibi Allah ve Rasülü’dür.
Dervişler günden güne daha kemale gelirler. Onlar gözünü açınca Hakk’a bakarlar; Hakk’ın tecellisinden gayri bir şey görmezler.
Rivayete göre, Hz Peygamber (S.A.V.) Efendimiz Hz.Ali’ye “Bugün geldiler benden mürşid istediler, bende derviş isteyecekler diye korktum. Mürşid kolay, birini gönderdim. Eğer derviş isteseydiler zordu. Ya ben, yada sen gidecektin.” demiş.
Demek ki derviş olmak kolay değil. Şekille, suretle, kayıtla, şartla olunmuyor. Ancak Hz. Muhammed’in (S.A.V.) ahlâkıyla ahlâklanmakla ve Allah’a teslim olmakla oluyor. İşine gelince Allah’a teslim ol, işine gelmeyince de isyan da bulun. Bu dervişlik değil. İşte böyle Müslümanları Allah (C.C.) ayeti kerimede tekrar imana çağırıyor. Hem de öyle iman ki bir daha bozmamak dönmemek kaydıyla.
Ahde vefa göstermeyenler derviş olamaz. Başka bir ifade ile kâmil mü’min olamaz. Zaten dervişlikten gaye has mü’min olmak; insan-ı kâmil olmaktır.
Hz. Musa (A.S.) Firavun’u da tevhide davet etmişti. O’na sohbette bulunmuştu. Firavun sohbete bir itirazda bulunmamış, fakat nefsi ona izin vermediği için “Şu vezirime bir sorayım.” diye izin istemiş. (Aslında onun veziri nefsidir.) Vezir-i azamı ona “ Sen ne yapıyorsun eğer Musa’ya iman edersen bu tahtın, tacın ve saltanatın elden gider.” demiş. Firavun da beyad etmekten vazgeçmiş bu örnekteki gibi dervişliği kabul etmek, yani beyad etmek zordur. Bir mürşid-i kâmile teslim olmayı kabul etmeden kendi akıllarına göre iman edenlerin imanı onları kurtaramıyor. Bu bir taklidi iman olarak kalıyor.
Dervişlikten gaye garaz, inat, dedikodu, fitne, kibir, riya ve haset gibi hastalıklarını atmaktır. Bunlardan geçmeden, enfüsünde inkılap yapmadan olmaz.
Dervişlik, (Allah’ın lütfuyla) aşk-ı ilahidir. Bu aşk birinin gönlüne düşerse mürşid-i kâmilini arar bulur. Onun elini öper; ona teslim olur. Ondan sonra onun işi kolaylaşır. Allah(C.C.) ona hidâyet eder de gönlü açılıp gaflet perdeleri kalkar. Yoksa “aşk olmadan meşk olmaz.”
Veselâmün alel mürselin. Velhamdülillahi Rabbi’l âlemîn.