FENAFİLLAH OLMAK
Ayet-i kerimede mealen “Siz yeryüzünde gururla, kibirle yürümeyin. Yeri derinliğine yaramazsınız ve de dağlara boyca erişemezsiniz.” buyurulur. (İsra/37)
Her nimet topraktan çıktığına göre, yeryüzünde yürürken dikkat etmeli; nerede nasıl yürüdüğünün şuurunda olmalıdır. Besmele ve tefekkürle yürü ki toprağın (yerin) hakkı sende kalmasın. Gururla, kibirle yürümek; kendini, aslını bilmemek ve hatta edepsizliktir. Tenezzül, tevazu gösterip yoklukla yürümeli; kendine (nefsine) arif olanların hali budur.
Hz. Resulullah Efendimiz (S.A.V.) Hz. Ali’ye kv) Ebu Turab (toprağın babası) ismini verdi. Çünkü O hiç nefse tapmadı. Resulullah’ın terbiyesinde büyüdü. Hem de velilerin babası sayılır.Aynı zamanda Hz. Ali Efendimiz “kerremallahü veche” sıfatını da aldı. Hiç nispet etmemiş ve nefsine tapmamıştı. Sebebi de Hz. Peygamber (S.A.V.) Efendimiz O’nu annesinin karnındayken sahiplenmişti. “O’nu bana vereceksiniz.Ben terbiye edeceğim .”buyurmuştu.
Resulullah Efendimiz (S.A.V.) akrabalarını toplayıp onlara İslâm'ı tebliğ ettiğinde Ebu Leheb şiddetle reddetti, karşı koydu. Bu durumda herkes geri dururken Hz. Ali Efendimiz ayağa kalkıp Efendimiz’e (S.A.V.) beyat etmek istedi. Daha on iki yaşlarında bir çocuk olduğu için Efendimiz (S.A.V.) O’nu oturttu. Ama, O yeniden hamle etti. Derken üçüncüsünde Efendimiz (S.A.V.) elini O’na vererek beyatını kabul etti.
Sonraları, Resulullah Efendimiz (S.A.V.) “Ben ilim şehriyim, Ali de kapısıdır.”buyurdu. Burada da Resulullah’ı (S.A.V.) bilebilmek için, O’nun haleflerine uymak gerektiğine işaret ediliyor. Çünkü Hz. Ali Efendimiz Resulullah’a (S.A.V.) hepten teslim olup ayniyete mazhar olmuştu. Aynı zamanda “Ebu Turab” sıfatını da burada zikretmek lazım. Sebebi de hiç nefse tapmamış olmasıdır.
Hz. Ali Efendimizin annesi de müstesna bir kadındı. O’na da “Betül” sıfatı verilmişti. Çünkü O mübarek kadın hayatında kimseye nefsani bir duygu hissetmemiş bir insandı.
Tevhid güneşi her yere ışık verir. Hiçbir leke de bırakmaz. Bütün tarikatlara da ışık tutar. Fenafillah olan bir kişi evliya veya enbiya meratiplerine ulaşır. Bunu günlük hayatında gösterir.; enfüs ve âfak'ında ispat eder.
Bütün evliyanın da nefsi vardır. Fakat onlar fenafillah olup melamet zevkine ermişlerdir. Onlar.üç meratiple (ef’âl, sıfat, zat) Allah’ı seyretmişler ve tecelli-i zat’a ermişlerdir.. Onlar vasıl-ı billah olmuşlardır; Allah ile Allah’a (C.C.) vuslat etmişlerdir.
Tevhid ehlinin sermayesi fenafillah olmaktır. Bu zevkle bir tarafta ölmek varken, bir taraftan da dirilik başlıyor. Zaten ölmeden, yok olmadan doğmak olmaz. Burada Allah ile beka bulmak var. Nefsani varlıklara, nefsani düşüncelere ve anlayışlara yüz çevirip ulvi sıfatlara bürünmek var.
Evliyalık ta tayy-ı mekan olmak da vardır. Onlar olur veya olmuştur. Bizi bu konu ilgilendirmez. Çünkü bizi bu kurtarmaz. Biz kötü ahlâktan kurtulup, Resulullah’ın ahlâkına geçmeyi amaçlıyoruz. Bunun için aşk ile telkine riayet gerektiğini de biliyoruz.
Nisbet olan benlik, kibir ve riyadan kurtulup tecelli-i ef’âle, tecelli-i sıfata, ve tecelli-i zata geçmekle kemâl bulunacağını biliyoruz. Böylece evliya olunacağı bizi ilgilendirir. Yoksa, tayy-i mekan meselesini ne kadar konuşursak konuşalım, bize bir şey kazandırmaz.
Allah ile beraber olunca, her yer cennet olur insana. O’nunla olup şuhud ve tefekkürle yaşadıktan sonra kişi irfâniyet cennetinde olur ki, gayede budur.
“Ölmeden Fehmi bu zevke nail oldu sanmayın” diyor Efendi Hazrftleri. Öyle, durup dururken aşk-zevk sahibi olunamayacağını ifade ediyor. Kemâlata ermek için, ancak fenafillah olmak gerektiğinin şart olduğunu açık açık söylüyor efendimiz.
Allah (C.C.) bizi rızâsına mazhar kılsın. Aşkını gönlümüze düşürsün; sevgi ve ihlas versin.Amin…
Veselemün alel mürselin. Velhamdülillehi Rabbil alemin.