HAKK’I TESBİH ETMEK
“Sübhanallah diyelim, Hakk’ı tenzih edelim
Kalp evini pak edip, her an tesbih çekelim.”
Ruhu şad olsun Efendi hazretleri burada zikrin devamlı olması gerektiğinden söz etmektedir.
Sure-i İsra , Ayet 44’te Cenâb-ı Hakk “Yerde ve gökte, yer-gök arasında O’nu tesbih etmeyen bir şey yoktur.” buyurmaktadır.
“Sübhanallah” ta “Biz Allah’ı tesbih ederiz .” ifadesi vardır. Zikirde, Allah’ı (c.c.) anmak, tesbihte ise hem anmak hem de noksan sıfatlardan tenzih etmek var. Böylece, tesbihin şümulü daha geniştir. Onun için her şeyin hal-i lisanı ile Allah’ı (c.c.) tesbih ettiği ifade edilmektedir.
“Sübhanallah” diyerek Hakk’tan gayrı bütün sevdiklerini terk ederek, her türlü masivadan temizlenmek lâzım. Nasıl ki yabani otlar ve dikenlerle kaplı bir tarladan mahsul almak için oranın temizlenip ıslah edilmesi gerekirse kişinin de kalbindeki masiva kirlerinden temizlenmesi gerekir. Bunun için de Allah’ı zikredip, tesbih etmesi lâzımdır.
Allah (c.c.) “Allah” lafzı ile, 99 ismine cemi olduğu için zikredilir. Yani “Allah” ism-i celali 99 isminin hepsini içinde toplamıştır.
Eğer bir kişi hep “Alim” ismini zikretse (çekse) onun ilmi artar; bu yönde feyz alır; bu mânâya mazhar düşer.
Bütün ehlullah “Allah” lafz-ı celali ile zikretmenin iyi olduğunu bildirmişlerdir.
Tenzih ehli sıfatıyun ehlidir.. Teşbih ehli ise zat ismine mazhar olandır. Hem sıfat hem de zat’a mazhar olan ise “Allah-u ekber” e ariftir.
Kalp evi pak olunca, kişi daimi zikir ehli olur. Artık her zaman her yerde zikir halinde olur. Kalp evinin pak olması için de, Allah’ı (C.C.) çok zikr etmek gerekir. Ancak ondan sonra daimi zikre ulaşılır.
Tevhidin bir fena yönü , bir de beka yönü vardır. “La ilahe illallah.” kelime-i tevhidinin için de tevhid-i ef’âl, tevhid-i sıfat ve tevhid-i zat meratipleri vardır. Yani bu meratipleri ihtiva etmektedir.
Tabi ki bu meratipleri bir mürşid-i kâmilden alıp hazmetmek lâzım. Tevhidin esrarı da budur zaten. Allah’ın Resulü (S.A.V.) “La ilahe illallah” kelimesinin esrarına davet etmiştir. Bu da ancak bir mürşide varmakla, O’na teslim olmakla olur.
Önce gönlümüzü pak ettikten sonra, bu dersler alınır, ve de sırrına erişilir. Her ne kadar tevhid meratipleri alınsa ve ezberlense de esrarı bilinmeden, hakikati anlaşılmadan bir sonuç alınmaz. Ancak ve ancak ahlâkımızda, yaşantımızda tevhid olması şarttır. Tevhidi böylece günlük hayatımızda ispat edemiyorsak, tevhidden söz etmekle, edebiyatını yapmakla bir şey elde edemeyiz.
Tevhid-i ef’ali alan kişi de artık kötü ahlâk kalmaz. Bu güzeldir tabi… Ama tevhid-i sıfatı alırsa o zaman nefsani sıfatlardan da temizlenir. Onda şefkat, adalet, güzel ahlâk tecelli eder. İşte bu daha da güzeldir. Eğer tevhid-i zatı da alırsa nispet vücuttan da geçer; Hakk’ın zatına mazhar düşer. O artık bütün kötülüklerden kurtulmuştur. Şimdi halinde, ahlâkında daha bir güzellik vardır.
Burada bizim söylediklerimiz, derviş olmaya ahdetmiş olanlaradır. Yoksa başkalarına bir şey söyleyemeyiz.
Kişi Allah’ı (c.c.) gönülden, vicdan ile, ruhen, kalben sevmezse, onun muhabbeti ve ilmi hiçbir işe yaramaz; kuru laftan öteye geçemez.
Gönlün Allah’ı (c.c.) sevmesini sağlayıp, her şeyden çok Allah (c.c.) sevgisini tahakkuk ettirecek olursak, tevhidin esrarını bilebiliriz. O zaman kuru bilgi değil irfâniyete erişilir; tevhidin esrarı tecelli eder.
Beka meratipleri de “Muhammedur Resülullah.” ın sırlarıdır. ( Makam-u Cem, Hazret-ül Cem, Cem-ul Cem)
Zikir, en büyük meratiptir. Zikrin karşılığı ehadiyettir. Onun için zikir olmadan hiçbir iş olmaz. O nefsi öldürür, o neşe verir; o hayat verir.
Zikrullah olmadan hiçbir ibadetin de değeri olmaz. O olmadan hiçbirinin hükmü yoktur.
Bu aleme gelmekten gaye Hakk’ı bilmektir. Eğer bu gayeye ermezse insan, gaflettedir. İşte bu gayeye ulaştıran zikrullahtır.
Onun için Allah (C.C.) bizleri zikrinden ayırmasın, gayrullahtan muhafaza etsin. (Amin.)