HZ. EBU BEKR (R.A.)
Efendimiz Hz. Muhammed’in (S.A.V.) güzide sahabesi, mağara arkadaşı ve ilk halife olan Hz. Ebu Bekr Efendimizi Kur’an-ı Kerim meth etmektedir. Kelam-ı kadimde bir çok ayet O’nun samimiyeti, sadakati ve doğruluğundan bahsediyor. Bu methe sebep nedir? Niçin Allah (C.C.) O’nu övmüş? Bu soruların cevabını Hz. Ebu Bekr’in hayatına baktığımızda buluruz.
O her şeyi ile Allah’a ve Rasûlü’ne teslim olduğu ve malı ile canını feda edebildiği için sıddıkiyyet sıfatını kazanmıştır.
Rasülullah (S.A.V.) Efendimiz’in Mirac olayından sonra bazı müşrikler “Senin ki göklere çıktığını söylüyor.” diye Hz. Ebu Bekr’e sataşmışlar. O da; “O söylüyorsa, doğrudur.” karşılığını veriyor. Bu olaydan sonra “Sıddıkıyyet” makamı O’na verilir. Bu makam ilk defa Hz. Ebu Bekr’e nasip olur. Bu makam aynı zamanda ‘Cem Makamı’nın’ karşılığıdır. Müttaki sıfatı da, bundan sonra gelir.
Kur’an da “Allah dostları için hiç korku, üzüntü ve mahzun olmak yoktur.” buyrulur. Burada ki “dostlar” kimdir?
Bu dostlar, Allah’a iman edenler ve O’ndan korkanlardır.Yoksa, gök yüzünde uçabilen, gaybları bilebilen insanlar olarak tarif edilmezler.
Evliyaullah bazı kerametler gösterebilirler. Tabi ki gelişi güzel, her zaman bu özellikler görülmez. Ancak gerektiği zaman Allah’ın (C.C.) isteği ile olur.
Burada ki Allah’tan korkma hali de avamın Allah’tan korkması gibi anlaşılmamalı. Avamın Allah’tan korkması başka, Allah dostlarının korkması başkadır.Allah’tan korkan çoktur; herkes korkar. (Ateistler hariç) Fakat Allah’ın tasdikini alan azdır.
Allah dostlarının korkusu, Allah’ın sevgi ve rızâsından ayrı düşme, gaflette yaşama korkusudur. Bu korku neticesinde Hz. Ebu Bekr Allah’ın (C.C.) tasdikiyle müttaki olmuştur. Allah (C.C.) Hz. Cebrail’i yollamış:
“Sor bakalım, Ben O’ndan razıyım, O da benden razı mı?” hitabını işiten Hz. Ebu Bekr sevincinden “Ene razı, sümme razı” diyerek olduğu yerde dönmeye başlamış, yani sema yapmış.
İşte dervişin gayesi, böyle müttaki olan evliyaullahın hali ile hallenmektir.
Evet! Evliyaullah’ın korkusu, gaflete düşme korkusudur. Allah’ın (C.C.) cemalinden, rızâsından ve sevgisinden ayrı düşme korkusu; varlığa düşme korkusudur.
Bu korkuların veya perdelerin en katı ve kesif olanı da dünya malını sevmekdir. Dünya malı kişiyi Allah (C.C.) sevgisinden ayrı düşürmede, en başta gelir. Hz. Ebu Bekr (R.A.) bu sınavdan en iyi geçendir. Çünkü bütün malını İslâml için vermiş. “Kendine ne bıraktın?” denilince de “Allah ve Rasülünü bıraktım.” cevabını vermiş. İşte, ittika ve müttaki’ye en güzel örnek.
Yine aynı şekilde, Hz. Peygamber (S.A.V.) evlenmeden önce Hz. Hatice (R.A.) validemiz çeyiz ister. Efendimiz (S.A.V.) en yakın arkadaşı, Hz. Ebu Bekr’e gider ve meseleyi anlatır. O’da “Şu an şehre benim kervanım girmekte. Gidin o kervanı develeriyle Hz. Hatice’ye çeyiz olarak götürün. Hatta içlerinden yükü az olan develerin yükünü çoğaltın.” diyerek sehavetini en güzel şekilde ispat eder.
Hz. Ebu Bekr’in fıtratında zaten İslâm vardır. Sehavet ve sadakat bu fıtratından doğuyordu. Bu özellikleriyle hem sıddık hem de muttaki sıfatlarını almıştır. İttikası sevgiden, muhabbetten ve samimiyetinden ileri geliyordu.
Hz. Ömer (R.A.) Efendimize de makam-ı fark verilmiş. Bu makamla beraber nübüvvet makamı da verilir. Yani varis-i Nebi, fark makamı
Hz. Osman (R.A.) Efendimize zinnureyn makamı verilmiş. Zahirde Rasülullah Efendimizin (S.A.V.) iki kızını aldığı için iki nur sahibi denilir. Hakikatte ise iki haslete sahip olmasıdır ki biri velayet biride nübüvvettir. Bu da cem-ul cem sahibi olmasıdır. İki nur bu makamı temsil eder.
Hz. Ali (KV) Efendimize ise ehadiyet makamı takdir edilmiş. Hem de “ Aliyyül mürteza” denilmiş. (Razı olunan anlamına gelir.) Yine “el vefa” (vefa gösteren) ve “kerrem allahü veche” (Allah onun vechini güzel kıldı; sevgisine mazhar kıldı.) denilmiştir.
Efendimiz Ahmet Kumanlıoğlu hazretleri “Siz, şanı Allahtan, makamı da Hz. Muhammed’ten (S.A.V.) alın.” diyordu. Diğer makamlar sizi aldatmasın.
Kuran-ı Kerim’de müttakilere cennet vaad olunuyor. Bu cennet zevki, gelecekte olduğu gibi, hemen şimdide veriliyor. Çünkü, Allah (C.C.) peşincidir. Kadir-i mutlak olduğu için insanlara peşin olarak ihsanda bulunuyor. Nasıl ki Hz. Peygamber’e (S.A.V.) bir keresinde Hz. Cebrail (A.S.) gelmişti. Üstünde Hz. Ebu Bekr’in kıyafeti vardı. Rasülullah (S.A.V.) Efendimiz “Niçin bu kıyafete büründün?” diye sorduğunda Cebrail (A.S.) “Bütün melekler bu kıyafette; Allah öyle istedi. Çünkü Hz. Ebu Bekr (R.A.) böyle giyiniyordu.” diye cevap verdi.
İşte Allah (C.C.) sevdiği ve razı olduğu dostuna hemen peşin olarak mükâfat veriyor.
Bizim, öncelikle bu âlemde, şu andaki cennete girme heyecanımız ve gayemiz olmalı. Zaten burada cennet zevkini tadan ahirette de cenneti bulur. Bundan şüphemiz yoktur, elhamdülüllah.
Bu dünyanın fani olduğunu her aklı olan bilir; idrak eder elbet. Zamanı geldiğinde Allah(C.C.) her canlının canını alıyor. Kimseye de iltimas ve erteleme yapmıyor. Bunu bilen insan kendini kurtuluşa nasıl ulaştırabilir düşünüp çaresini bulma yolunu aramalıdır.
Ancak arif olmakla, uyanık olmakla ve müttaki olmakla kurtuluşa erebilir. Hiç ölmeyecekmiş gibi dünyaya, hemen ölecekmiş gibi de ahiret için çalışmak gerekir. Fakat akla “dünyaya nasıl çalışılır?” sorusu geliyor. Dünyaya çalışırken şuurlu, tefekkürlü ve Allah'ın zikri ile çalışmak var. Her an namazda, her an oruçta ve her an tefekkürde olmak var. Yoksa nefsin elinde, gafletle, masiva ve malayani ile çalışmak yok.
Allah’ü zülcelal cümlemizi ve cümle ümmet-i Muhammedi gaflete düşmeden, tefekkür ve zikir ile yaşayanlardan eylesin. Amin.
Veselamün alel mürselin.
Velhamdülüllahi rabbil alemin
Beylerbeyi, 26.08.1990
Muhterem Dostlar Hz. Ebubekir (RA) Efendimizle ilgili yukarıda yazılı olan sohbetimizde Ebu Bekir (RA) Efendimizin nesebinden bahsetmemişiz, onun için O'nun nesebiyle ilgili Asr-ı Saadet kitabından bir bölüm ekliyoruz:
Hz Ebu Bekr'in adı "Abdullah" künyesi "Ebu Bekir" Lâkabı "Sıddik" ve "Atîk" dir. Babasının adı "Osman" babasının künyesi ise "Ebu Kuhafe" dir. Annesinin adı "Selma" annesinin künyesi "Ümm-ül Hayır" dır. Hz Ebubekr'in baba tarafından nesebi şöyledir: "Abdullah bin Osman bin Amir bin Amr bin Ka'b bin Sa'd bin Teym bin Mürre bin Ka'b bin Lüeyy." Annesi tarafından nesebi: "Ümm-ül Hayır bin Sahr bin Âmir bin Ka'b bin Sa'd bin Teym bin Murre." dir. Bu suretle Hz Ebu Bekirin nesebi hem baba, hem Anne tarafından Mürre'ye dayanıyor ve nesebi Hz. Peygamberin nesebiyle birleşiyor.
Hz. Ebu Bekir'in babası Ebu Kuhafe Osman bin Amir, Mekke'nin eşrafındandı. Ebu Kuhafe, oğlu Ebu Bekirden fazla yaşamış. Oğlu Müslümanlığı kabul eden erkeklerin birincisi olduğu halde kendisi Mekke'nin fethine kadar, babası ve talarının dini üzere sebat etmiş, Mekkenin fethinden sonra Oğlu Ebu Bekir ile karşılaşmış, O'nun son derece şefkat ve muhabbetle telkin ettiği sözlerin tesiriyle Müslümanlığı kabul etmiştir.
Hz. Ebu Bekir'in pederi Ebu Kuhafe uzun yaşamış Hz. Peygamberin vefatını gördüğü gibi kendi oğlunun da vefatını görmüş; kendisi de hicretin 14. Senesinde 92 yaşında vefat etmiştir.
Hz. Ebu Bekir'in annesi "Sahrın kızı Ümm-ül Hayır Selma" Müslümanlığı ilk kabul edenler arasında sayılıyor. Hz. Üm-ül Hayır Selma da uzun zaman yaşamıştır. Hz. Ebu Bekir'in devrinde hayatta idi. Ma'mafi Ümm-ül Hayır'ın kocasından evvel vefat ettiği anlaşılıyor.
Hz. Ebu Bekir Müslümanlıktan önce, muteber bir tacir, hem de mühim sermaye sahibi bir ticaret adamı idi. Doğruluğu dürüstlüğü insaniyet perverliği ile tanınmış temiz bir insandı. Bütün Mekke O'nun bu sıfatlarını O2nun tecrübe görmüşlüğünü, O'nun güzel ahlakını takdir ve kendisini ta'ziz ederdi.
Hz. Ebu Bekir Müslümanlığı kabulden sonra Kureyşin tecavüz ve işkencelerinden kurtulmak için Habeşistan'a hicrete teşebbüs ettiği zaman yolda "İbn-üd-Düğünne" O'na " Sen hürmete layık olan rabıtalara riayet eden sözün doğrusunu söyler, yoksullara yardım eder felaket zedeleri kurtarır, misafirleri ağırlar bir kişisin" demiş. Mekke'nin O'nun gibi asil bir simadan mahrum kalmasını istemeyerek O'nu yoldan geri çevirmiştir. İbn-üd Düğünne'nin bu sözleri Hz. Ebu Bekir'in milleti arasında haiz olduğu itibarı kazandığı mevkii gösterir.
Hz. Ebu Bekir'in cahiliyet devrinde diğer bir meziyeti her türlü kepazeliğin revaç bulduğu bu devirde O'nun bir damla dahi içki içmemesidir. Hz. Ebu Bekir'e – Sen cahiliyet zamanında içki içtin mi diye sorulmuş O da: Haşa Ben namusunu korur, insanlığın şerefini tanır bir adamım. İçki içen bunları kaybeder. Cevabını vermiştir. Resûl-i Ekrem Ebu Bekir'in bu sözlerini duyunca "Ebu Bekir'in dediği doğrudur. Ebu Bekir'in dediği doğrudur. Demişti. (İbn-i Asâkir Tarihi)
Daha fazla sözü uzatmayalım. Daha önce Resul-i Ekrem Efendimizin kapısında Hz. Ebu Bekir ile Hz. Ali Efendilerimizin "Sen daha üstünsün diye birbirlerine öncelik tanımak için birbirlerinin meziyetlerini saymakla bitiremeyince içeriden Resül-i Ekrem Efendimiz "Ey kardeşlerim artık içeriye girin! Cebrail (AS) gelip dedi ki: Kıyamete kadar birbirlerini övseler Allah yanındaki kıymetlerini anlatamazlar" buyurduğunu unutmazsak anlamamıza yardımcı olur inşaAllah
Esselamü aleyküm ve Rahmetüllah ve berekatüh.