Duyurular
   Sitemiz yenilendi!
Soru Cevap bölümünde yayınlanmak üzere uygun hatıralarınızı yazdığınız ilahileri ve sorularınızı aşağıdaki e-mail e tıklayıp gönderebilirsiniz.
   Ayrıca Hafız Ahmed Efendimiz ve Hafız Yahya Efendimizle ilgili hatıralarınızı yayınlamak üzere bekliyoruz.
   Yüce Rabbimizin selamı üzerinize olsun.

KURBAN

            İnsanı Allah’a (C.C.) vuslattan alıkoyan üç şey vardır: Mal, evlat ve vücut. Hz. İbrahim (A.S.) bu engelleri başarıyla geçmiştir. Önce mallarında geçmiş. Bir rivayete göre beşbin koyunu kurban etmiş. Sonra Hz. İsmail’i seve seve kurban etmeye karar vermiş. Biricik evladının sevgisini gönlünden kesip evlat engelini geçmiş.
            Biz de, Allah’a (C.C.) karşı sevdiklerimizi kurban edebilirsek bayram yaparız.
            Bu üç şeyden biri olan, malını kurban eden, Tevhid-i Ef’âlde, Fena-i Ef’âl olup cennet-ül Ef’âl zevkine nail olur; Ef’âl cennetine girer.
            İkincisi de, evlatlarına karşı nefsani sevgisini kurban eden, Tevhid-i sıfatta Fena-i sıfat olup, cennet-üs sıfat zevkine nail olur; cennet-üs sıfata girer.
            Üçüncüsünde ise, kendi varlığını (zatını) feda eden (Allah için kurban eden) Tevhid-i zatta Fena-i zat olup, cennet-ül zat zevkine girer; Tecelle-i zat cennetine girmiş olur.
            İşte, Hz. İbrahim (A.S.) bu imtihandan sonra da Nemrut’un ateşine girerken hiç itiraz etmemiş. Kendisine yardım teklif eden meleklere de “Rabbimle aramıza girmeyin, perde olmayın. Ben halimden razıyım. Ben Allah’tan gelen her şeye teslim oldum” demiş. Ve de Nemrut’un narını, teslimiyetle söndürmüştür.
            “Eğer, aşıklar (Allah’a (C.C.) yönelenler) bugünkü irfâniyet cennetine girseler, yarınki vaat edilen cenneti hiç aramazlar” diyor ehlüllah. Bu da tevhide teslim olmakla olur. Kendi irademizle, mantığımızla bir yere varamayız. Mürşidin getirdiğini kabul edip, alın dediğini almalı, atın dediğini atmalı ki, irfâniyete mazhar olalım.
            Hikmet Baba, Yugoslavya’da yaşamış bir meczup. Bir kere Hasan Fehmi Efendimize misafir olur. Mevsim de yazdır. Aynı odada yatmaktalar. Bir ara Hikmet Baba “Kalk bak bakalım, kar yağıyor mu?” der. Efendi Hazretleri, onu kırmamak için kalkıp pencereden dışarıya bakar. Hava açık ve yıldızlıdır. Efendi Hazretleri “Hayır yağmıyor” diye karşılık verir.
            Hikmet Baba bir şeyler mırıldanır. Daha sonra, yine Efendi’den dışarı bakmasını ister. Efendi Hazretleri, aynı şekilde dışarıya bakar. Bir değişiklik yoktur. Hikmet Baba yine bir şeyler mırıldanır. Efendi Hazretleri’ne, yine dışarıya bakmasını söyler. Bu sefer dışarıya baktığında ise lapa lapa kar yağdığını görür. Hikmet Baba’ya “Evet, kar yağıyor” diye mukabelede bulunduğunda, Hikmet Baba “Hı… yağmasaydı da, görürdü” der.
            Bu olayı Efendi Hazretleri anlattıktan sonra “Siz sakın onlara özenmeyin. Onlar nakıstırlar. Ancak kendilerini kurtarmışlardır. Başkalarına faydaları olmaz” diye telkinde bulunur.
            Efendimiz Hazretleri, bir sohbetinde “Kur’an=Kainat” demişti. Kainat da=Hz. Muhammed (S.A.V.); Hz. Muhammed (S.A.V.)=Allah (C.C.) Yani insan, Mirat-ı Hakk’dır. Bu insan, Hakk’tan fani olarak, arif-i billah olup, Hakk’el Yakin olmuştur. Yani bu anlayışa ermiştir.
            Hz. Peygamber (S.A.V.) “Beni gören Hakk’ı gördü” buyuruyor. Bu sözleri değişik şekilde yorumlayanlar var. Hakikatte ise, Hakk’ın aynı olduğu ifade edilmektedir.
            Zaten Allah’ı (C.C.) görmek, (bu dünya gözüyle görmek) mümkün değildir. O görülmez. Bu mutlak bir gerçektir.
            Onun için, mürşidde fani olmak demek, peygamberde fani olmak demek; tevhidde fani olmaktır.
            “Allah (C.C.) hem bâtındır hem zâhirdir; hem evveldir, hem âhirdir” Bu zevke nail olanlar, Hz. Muhammed’i (S.A.V.) Hakk’tan ayrı görmezler. Bu da tevhidsiz olmaz. Bunun için, ölmeden evvel ölmek gerek. Bunun faturası da, “fenafillah” tır. Güzel ahlâk sahibi olmaktır; cennet-ül irfan sahibi olmaktır.
            Bu menzillere birlikle, beraberlikle, birbirimizi sevmekle; gönül birliğiyle, tevhid ederek ulaşabiliriz.
            Allah’ın (C.C.) rızâsını alan, hem Allah’ın (C.C.) hem de Hz. Muhammed’in (S.A.V.) itimadını kazanır. “Lailaheillellah” bayrağını kal’asına diker; onda artık hiçbir korku ve hüzün yoktur.
            Çünkü, “Onlar için korku ve üzülmek yoktur” ayetinin muhatabı olmuşturlar.
            Allah (C.C.) hepimize bu zevki nasip eylesin. (Amin)

Küplüce, 12 Haziran 1992

 Tasarım: Mimar Ali Soyyiğit      e-mail