Duyurular
   Sitemiz yenilendi!
Soru Cevap bölümünde yayınlanmak üzere uygun hatıralarınızı yazdığınız ilahileri ve sorularınızı aşağıdaki e-mail e tıklayıp gönderebilirsiniz.
   Ayrıca Hafız Ahmed Efendimiz ve Hafız Yahya Efendimizle ilgili hatıralarınızı yayınlamak üzere bekliyoruz.
   Yüce Rabbimizin selamı üzerinize olsun.

MEVLİD

            Mevlid okunduğu zaman, en büyük sohbet yapılmış olur. Daha başlarken zikrullah ile başlar; sohbete devam eder.
            Süleyman Çelebi Hazretleri, Müslümanlık yaşantısını, mü’minlik sıfatını, Mevlid’in içinde zuhura getirmiş. Allah’a (C.C.) olan sevgisini, aşkını; peygambere olan muhabbetini, samimiyetini ve sevgisini dile getirmiş.
            Özetlersek, Mevlid dört kısımdan meydana gelir:
Tevhid Bahri : Zikrullah ve Tevhid muhabbetinden oluşmakta.
Veladet Bahri : Doğuşu ve peygamberliği, kendinin mirac etmesi ve kendi yaptığı miracın, aynısını ümmetine de yaptırması
Münacat Bahri : Dua kısmıdır. Allah’tan (C.C.) güzellikler ve cenneti istenir. İbadat ve ta'atla cennet-ül irfan istenir.
            Tevhidde de bir salik, mürşidine gidip ilk önce zikir dersi alır. Burada mürşidler, Allah’ın (C.C.) verdiği bir görevi yaparlar. Nasıl ki peygamberler tebliğ görevi yaptılar ve ümmetine himmet ettilerse, onları doğru yola, sırat-ı müstakim yoluna getirmeye çalıştılarsa, şimdi de mürşid-i kâmiller de aynı işi yapıyorlar.
            Allah’ın (C.C.) zikri, maye-i Muhammed’i gönüle düşerse ve de bu maye tutarsa, o gönülde bütün güçlükler aşılır, Allah (C.C.) muhabbeti doğar.
            Her gönülde maye tutmaz. Mayanın tutması için uygun ortam olması lazımdır.
            Bunu bir aşı tutma örneği ile de açıklayabiliriz. Aşı yaparken, önce bütün dallar kesilir, çevredeki yabani otlar temizlenir. Sonra, aşılı çubuk dala aşılanır. Eğer, aşılı çubuğun çevresi temizlenmezse, o dallar daha çabuk gelişerek aşılı dalı boğar veya geride bırakır. Aşılı dal koruma altına alınıp yabanilerden ve tehlikeden korunmazsa aşı tutmaz; kemale gelip yetişemez. Ancak aşı tutup kemale gelince koruması kaldırılır.
            İşte, bir salikin gönlüne maye-i Muhammedinin tutması, gönüldeki yabani otların, yani masivanın temizlenmesi ile olur. Hem aşı, hem yabani ot ve dallar bir arada olmayacağı bir gerçektir.
            Bununla ilgili bir hadis-i şerifte “İki zıt bir arada cem olmaz” buyrulur. Ayet-i kerimede de “Hakk geldi, batıl zahil oldu” diye bu konuya işaret vardır.
            Eğer, gönülde bu Muhammediyet aşısı tutarsa, gönülde ne kadar masiva varsa temizlenir, yok olur. Zaten tutunamaz da.
            Zikir saliki bu hal ile Maye-i Muhammedi gönüle düşürürse, yani aşı tutarsa, artık Hz. Muhammed’in (S.A.V.) haline hamil olmuştur. Maye-i Muhammedi, Nur-i zikrullahtır. Bu maye, Tevhid-i Ef’âle teslim olur, nisbet fiilden soyunursa, tecelli ef’âle mazhar düşer; Tevhid-i sıfatı zevk ederse, tecelli sıfata mazhar düşer; Tevhid-i zatı zevk ederse, tecelli zata mazhar düşer. İşte onda Hz. Muhammed (S.A.V.) doğmuştur.
            Tevhid-i zata mazhar düşen bir salikin artık nefsani varlığı yoktur.
            Allah’a (C.C.) vuslat ancak zikirle olur. Allah’a (C.C.) yakın olma söz ile olmaz. Ancak, zikrullah ile idrak olunur; irfâniyete erilir. Onun için Süleyman Çelebi Hazretleri, Mevlid’in başında, hemen zikri almış.
            “Zikrullah olmadan, zikir tahakkuk etmeden fenafillah, bekabillah olduk” diyenler var. Bunlar, âvam-ı Nas’ın yapmadığı kötülükleri, küfürleri ve isyanları da yapıyorlar. Sonra da “Biz melâmiyiz” diyorlar. Çok yüksek laflar ediyorlar. Fakat, “Kuru laf ile maksude erilmez. Yürü hal ehli ol; kali nidersin” sözünün böyleleri için söylendiği açıktır.  
            Mürşide niçin gidilir? Mürşide, kardeşliğin, samimiyetin, anlayışın kuvvetlenmesi için gidilip tevhid alınır. Tevhid, enaniyeti, kibri, riyayı, hasedi, inadı, gururu yok eder. Bunları atar, yerine sevgiyi, tenezzülü, tevazuyu, feragati ve kısacası güzel ahlâkı getirir. Böyle güzel ahlâk sahibi olan kişi, herkesi sever, hiç kimseyi hakir görmez.
Eğer, insan Allah’ı (C.C.) seviyorsa, bütün insanları da sevmesi gerek. Hz. Hüreyre bir münakaşada Hz. Bilali Habeşi Hazretlerine “Zenci kadının oğlu” der. Hz. Bilal bu söze çok üzülür. (Kendi nefsi için değil, Hz. Hureyre’nin bu şekilde konuşup başkasını hakir görmesine üzülür) Ve de evine gider. Üç gün evden dışarı çıkmaz. Olayı haber alan Hz. Peygamber (S.A.V.) Hz. Hüreyre’yi çağırır. O’na sohbet eder. Bu şekilde davranışın, cehalet dönemine ait olduğunu, İslam ahlâkındaki mü’minin böyle konuşmayacağını söyler. Devamında “İslâm, bunları kaldırmak için gelmiştir. Kimse, kimseye üstün değildir. Allah (C.C.) katında ancak, iman ve takva üstünlüğü vardır” buyurur.
            Hz. Ebu Hüreyre çok üzülür, pişman olur. Hz. Bilal'in evine koşar. Hz. Bilal kapıyı O’na açmaz. Yalvarır fakat, Hz. Bilal ses vermez. Hz. Ebu Hüreyre bir balta getirip kapıyı zorlar. Kapıyı açan Hz. Bilal’a baltayı uzatıp “Ya beni affedersin, ya da bu balta ile boynumu kesersin” der. Hz. Bilal, O’nu affeder ve kucaklaşarak, helalleşirler.
            İşte, sahabi devrinde bir olay, günümüze kadar anlatılmış gelmiş. Yapılan bir hata ve netice ortada.
            Tevhidde gaye, güzel ahlâktır; bütün kötülüklerin gitmesidir. Eğer, bizde kötülükler varsa, tevhid tahakkuk etmemiş demektir; sadece lafında kalmışız demektir.
            Allah’ın (C.C.) Resülüne, en büyük ibadetin ne olduğunu sorarlar. Hz. Peygamber (S.A.V.) “Allah (C.C.) katında en büyük ibadet, Allah’ı (C.C.) zikretmektir” diye cevap verir.
            “Allah (C.C.) için savaş yapmak; şehid olmaktan da mı büyük” diye karşılık verirler. Resulullah (S.A.V.) “Evet. Çünkü, Allah’ı (C.C.) zikretmek O’nun rızâsı dışında ne varsa, hepsini atmak demektir” diye cevap verir.
            Bir insanın yüzünde bir ben olsa, ona çirkinlik vermez; ona çirkin denmez. Fakat, bütün yüzü benlerle dolsa, o zaman çirkin olur. Bizim de bir-iki gafletimiz olabilir. Bu bizi çirkin yapmaz; kötü yapmaz. Ancak gafletimiz çoksa, bizi bozmuş olur.
            Bizim gayemiz, Hz. Muhammed’i (S.A.V.) gönlümüzde doğurmaktır. Bir kez aşk ile “Allah” diyebilsek, ne kadar masivalar varsa dökülecek, güzel ahlâk doğacaktır. Önce, Allah’ı (C.C.) zikirle, içimiz-dışımız pak olacak, sonra güzellikler doğacak. Ondan sonra da, her murada erişilecek. “Ben Allah’ı (C.C.) zikrediyorum. Ama murada eremedim” diyen aslında, Allah’ı (C.C.) zikretmiyor demektir. En büyük murad, “Allah’tır” aslında. Allah’ı (C.C.) zikreden, Allah’ı (C.C.) murad eder. Allah (C.C.) demiyor mu ki “Beni zikredenin, diyeti olurum” bundan büyük murad olur mu?
            İslâm demek, güzel ahlâk demektir. Buna göre, bizim de ahlâkımızın güzelleşmesi gerekir. Bu günümüz, dünkü günümüzden güzel olmazsa zarada oluruz. Aynı yerde durursak, geri gideriz sonra.
            Allah (C.C.) kulların birbirleri ile iyi geçinmesinden, birbirlerini sevmesinden hoşlanır. “Kullarım birbirini severlerse, beni sevmiş olurlar” buyuruyor Cenâb-ı Allah (C.C.)
            Allah’la (C.C.) arasındaki gaflet perdesini kaldıran bir insanın, alışverişi hep Allah (C.C.) ile olur. O’ndan gayrı kimseyi görmez, O’ndan gayrısı ile konuşmaz; yani hep O’nunla beraber olur.
            Allah (C.C.) cümlemize zikrini ihsan etsin. Kendi enfüsümüzde Hz. Muhammed’in (S.A.V.) güzel ahlâkını tahakkuk ettirsin. Hz. Muhammed (S.A.V.) bizim gönlümüzden doğsun.
            Allah (C.C.) hepimizden razı olsun. (Amin)

Velhamdülillahi Rabbi’l âlemîn.
1 Ağustos 1992
Halıcıoğlu

 Tasarım: Mimar Ali Soyyiğit      e-mail