MİRAC OLAN NAMAZ
Devamlı kılınan namaz için Kur’anı Kerimde “Onlar namazlarında devamlıdırlar.” (Mearic Suresi, Ayet.23) diye ifade ediliyor.
Birinci manada, beş vakit namazı hiç bırakmayanlar ifade ediliyor. İkinci manada ise namazdan hiç ayrılmamayı anlatıyor. Önemli olan da budur; namazdan hiç ayrılmamaktır. Bunun için de kalp gözünün uyanması ve gafletten kurtulmak gerekir.
Hasan Fehmi Hazretleri şöyle buyuruyor:
“Senin esrar-ı miracın, fenafillah olan bildi. Bekabillah olan erdi o zevke ya Resülullah.”
Hasan Fehmi Efendi; ”Bu miraç olayını herkes anlatır, fakat onun esrarını fenafillah olan anlayabilir. Bekabillaha ulaşanlar, Allah (C.C.) ile beka bulanlar miracın zevkini yaşadılar ve yaşıyorlar.” buyuruyor.
Beş vakit namaz zaten tevhidi anlatır. Hatta vitirle teheccüt namazlarını da sayarsak yedi vakit namaz olur ki bu da tevhiddeki üç fena, dört beka meratibine karşılıktır. Bu namazları zevk ve şuhud ile kılarsa kişi, fena ve beka meratiplerini zevk eder ve o zaman miraç eder. Yoksa kalıpla, taklidi olarak kılınan namaz miraç olmaz. Zaten Allah (C.C.) demiyor mu ki “Namaz, mü’mini bütün kötülüklerden alıkoyar.” Eğer kötülüklerden alıkoymuyorsa, kılınan namaz miraç olan namaz değil demektir.
Demek ki bir salik, fenafillahtan geçmedikçe, bekabillaha ulaşmadıkça miraç olan namazı kılamıyor.
Gerçek manada namaz kılanlar, aynı Hz. Resülullah (S.A.V.) gibi miraç etmiş oluyor.
Bir Allah (C.C.) dostu “Hakkı Hakk’ı bulan kişi, fakr ile fahr olur işi” derken burada nispet varlığından soyunanın, Hakk varlığını bulduğunu ifade ediyor.
Bütün ehlullah, fakirliğiyle iftihar etmiştir. Bu fakirlikten gaye, nispet edilen ve aslında Hakk’ın olan varlıkların terk edilmesiyle (fenafillahla) kazanılan fakirliktir. Yoksa başka türlü bir fakirlikten söz edilmiyor.
Ehlullah devamında “Endişeyi ve teşvişi atsın bugün Allah diyen.”buyuruyor.
Onlar öyle iman etmişler ki, onların enfüs ve afaklarında hep Allah (C.C.) hakim olmuş; endişe ve teşvişten kurtulmuş, gerçek huzura kavuşmuşlar.
Allah (C.C.) dostları, namazlarıyla her an miraçlarını devam ettirmektedirler.
Bizim gayemiz de bu miraç sırrına ermektir. Bunun için de tevhidi bilmek, öğrenmek ve yaşamak gerekir.
Tevhid, mürşid-i kâmilin talimi ile öğrenilir ve gerçek manada iman edilir. Ondan sonra Allah muhabbetiyle, zevkiyle yaşayarak, namaz dosdoğru kılınmış olur. Dosdoğru namaz sadece şekille kılınan namaz değildir. Ancak fenafillahtan sonra kılınan namaz, dosdoğru namazdır. Allah (C.C.) bize de nasip etsin böyle namazı.
Hasan Fehmi Hazretleri ; “Kurtulup şüpheyi şirk-i hâfiden, bulduk eman.” buyuruyor. Şirk üç çeşittir: Şirk-i celi (cehri), şirk-i hâfi (gizli), şirk-i ahfa (çok gizli).
Açıktan açığa, Allahlık veya tanrılık iddiasında bulunan şirk-i celiye girer ki artık bu asırda bu kalmamıştır.
Şeytan Firavun’a gidip sorar: “Sen bilmez misin ilah olmadığını? Nasıl ilahlık iddiasında bulunuyorsun?” Firavun cevabında “ Elbette biliyorum. Fakat ben aptalların ilahıyım.”der.
Şirk-i hâfi ise ilimle olur. “Ben biliyorum.” İlmi kendisine nispet eder ve ibadetini böyle yaparsa şirk yapmış olur.
İnananlardan bazıları da, itikadıyla şirke girer. Böyle şirk edenler, riyakârlıklarıyla şirk etmiş olurlar. Bu da gizli şirktir.
Fenafillah olanlar “Fenafillah oldum.”deseler de yine kendileri söyledikleri için çok gizli olan şirk-i ahfanın içine girebilirler. Onun için “fena ender fena” olup, hepten hiç olmak lazım. Ancak böylece şirkten kurtulmuş olunur.
Üç kişi namaz kılıp camiden çıkmaktalar. Birincisine sorarlar kapıda. “Sen ne yaptın?” “Namaz kıldım.” diye cevap verir. Demek ki namazı sen kıldın diye bir tokat atarlar.
İkincisine de aynı soruyu sorarlar. O da “Ben namaz kılmadım” diye cevap verir. “Demek sen namaz kılmıyorsun .” diye ona da bir tokat atarlar.
Üçüncüye de sorarlar. Cevaben “Hu” der. Yani, ne kıldım, ne kılmadım; Allah (C.C.) kıldı demek ister ve kurtulmuş olur.
Nasrettin Hoca ahaliden iki kişi ile Timur’u ziyarete gider. Timur birisine sorar. “Burayı nasıl buldun?” Adam, “Burası pis kokuyor.” diye cevap verince Timur adamın boynunu vurdurur. İkinci kişiye de aynı soruyu sordukların da, adam; “Çok güzel kokuyor.” diye cevap verir. Hemen onun da boynunu vurdurur. Sıra Nasrettin Hocaya gelmiştir. Ona da “Burası nasıl kokuyor ?” diye sorarlar. Hoca Efendi, “Kusura bakmayın, efendim. Ben bu ara biraz nezleyim; bu yüzden burnum koku almıyor.” der ve kelleyi kurtarır.
Allah’ın (C.C.) görülebileceğine iki delil vardır. Birisi akli delil, diğeri nakli delil. Hz. Musa’nın (A.S.) Allah’ı (C.C.) görmek istemesi, Allah’ın (C.C.) görülebileceğine nakli delildir. Akli delil de var olan bir şeyin muhakkak görülebileceğidir.
Eğer bir veli Allah’ın (C.C.) cemalini görüyorsa, bunun yanında nebiler de (peygamberler) pek ala görürler.
Hz. Musa (A.S.) Hz. Peygamber Efendimiz’in (S.A.V.) ehadiyetini görmek istiyor. Yani asaletini görmek istiyor da buna tahammül edemiyor. Sonunda “Ben inanıyorum ki o makama tahammül edemem. Bu hususta inananların en evveli ben olurum.”diyor. Hz. Musa Allah’la (C.C.) görüşürken, ayakların da eşek derisinden nalın vardır. Hz. Allah (C.C.) nalınları çıkarmasını ister. (Burada ki nalından kasıt, az da olsa nispet ve zelle denilen günahlardır.) Allah (C.C.) bizi günahlardan korusun ve cümlemizden razı olsun. (Âmin)
Velhamdülillahi Rabbi’l â’lemîn.
Adapazarı, 23.03.1994