RAMAZAN
Kur’an-ı Kerim’de Hz. Allah (C.C.) mealen şöyle buyurmakta: “Ramazan ayı, öyle bir aydır ki, Kur’an o ayda indirildi ve nas için hidâyet vesilesi, kaynağı olan, Allah’ın (C.C.) rızâsına ulaştıran, öyle bir Kur’an: Hakk’ı, batılı ayırt eden O Kur’an nazil oldu. Sizden biriniz o aya ulaştığında oruc tutsun.” (Bakara-185)
Bu ayet-i kerime’den anlıyoruz ki, Ramazan ayında oruc farzdır.
Sure-i Kadir’de Allah (C.C.) “Kur’an’ı Kadir gecesinde indirdik. Kadir gcesi, bin aydan daha hayırlıdır” diye haber veriyor.
Bu Kadir gecesinin yirmi birinci ve yirmi yedinci geceler arasındaki gecelerin birinde olabileceği ihtimali vardır. Kesin bir ifade yoktur. Demek ki, bu gecelerde daha uyanık olmalı; zikir-tefekkür halinde olmalı. Bu gecede, Hz. Allah (C.C.) daha affedici (mağfiret edici) olduğundan, daha çok çalışmalı, gayret etmeli.
Bu gece, bütün rahmet melekleri, yeryüzüne iner. Allah’ın (C.C.) ihsanını, selamını ve rahmetini indirirler.
Zahiren, Allah’ın (C.C.) dostluğuna kabul edilme; sevgisine, cemaline mazhar olma lütfuna erme var. Bir de hakikatte, Allah’a (C.C.) yakın olma var. Zahir-batın ikisi de iç içedir; birbirinden ayrılmaz. İkisi de Allah’a (C.C.) yakın olmak için gereklidir.
İbadet ehli olan ebrarın sevap kabul ettikleri, Allah’a (C.C.) yakın olan ehlullah için günah olabiliyor. Allah’a (C.C.) yakın olabilmek için tavsiyeler yapılıyor. Evliyaullah hep bu yakınlığı istemişlerdir.
“Ramazan ayında, şeytanlar bağlanır” denilir. Bu bir hadis-i şeriftir. Hadiste “Cehennem kapıları kapanır, cennet kapıları açılır” buyrulur. Başka bir hadis-i şerifte de “Bir kişi, vaktinde imsak, vaktinde iftar eder; böylece inanarak oruc tutarsa, bütün günahlarını Allah (C.C.) affeder, mağfiret eder” buyrulur.
Ne kadar büyük lütuf. Hem günahlar affediliyor, hem de hiç günah işlememiş gibi tertemiz olunuyor. İşte Ramazan, bunlardan istifade etme zamanıdır.
Yine Hz. Peygamber (S.A.V.) Efendimiz “Recep Alalh’ın (C.C.), Şaban benim, Ramazan da ümmetimin ayıdır” buyurmaktadır. Bu hadiste zahir ve batın hikmetler aramak lazım.
Recep’te fenafillah olmak vardır: Recep ayı, fenafillahı, yokluğu işaret eder. Regaip ve Mirac kandilleri bu ayda birçok hikmetleri ile bize ışık tutmaktadır.
Beyazid-i Bestami Hazretlerine Hz. Allah (C.C.) sorar: “Senin mülkün mü büyük Ben’im ki mi?” Beyazid-i Bestami Hazretleri “Benim mülküm daha büyük” cevabını verir. Hz. Allah (C.C.) “Bu nasıl olur?” buyurur. Beyazid-i Bestami Hazretleri açıklar: “Senin mülkün Ben’im. Ben ise aciz bir kulum. Benim mülküm ise Sen’sin” der.
Recep ayı, tevhid-i zata mukabildir.
Şaban ayı da, tevhid-i sıfata mukabildir. Ramazan ayı ise, tevhid-i ef’âle mukabildir. Bu ayın şerefli olmasının sebebi, aynı zamanda da cem-ul ceme işaret etmesindendir.
“Evveli rahmet, ortası mağfiret, sonu cehennemden kurtuluştur” buyruluyor. Efendimiz (S.A.V.) bunu, zahirde düşünürsek, bu ayda insanlar kötü yerlere gitmezler, meyhaneler-kumarhaneler kapanır. Bu aya hürmetten dolayı, cemiyette bir düzelme olur. Dolayısıyla, bir güzellik ve huzur meydana gelir.
Ortasında Allah’ın (C.C.) mağfireti tecelli etmektedir. Oruc tutan, ortasına gelince, daha samimi olur, günahlarından daha da sıyrılmış olur; affa, mağfirete mazhar olmuştur.
Sonunda ise, artık kötülüklerden kurtulmuştur yani temizlenmiştir.
Hakikatte ise, Ramazan’ın ilki tevhid-i ef’âle mukabildir. Kişi nefsani fiillerden kurtulup, nefs-i emareden sıyrılıp güzelliklere mutluluğa kavuşur.
Ortası mağfiret, tevhid-i sıfata mukabildir. Nefsani ve nisbet olan sıfatlardan kurtulmuş olur.
Sonuna mukabil de, tevhid-i zattır. Nefsani sıfatlardan soyunan günahsızdır ama, bir vücudu vardır. Ve de dolayısıyla tam kurtulmamıştır. Çünkü, vücudu vardır. Tevhid-i zat tecelli ederse, o enaniyeti (vücudu) ortadan kalkar; tevhid-i zatta fani olmuş olur.
Ender fenada, tevhid-i zattır. Nisbet vücudu varlığı da yok olur. İşte, tam kurtuluşa ermiş olur.
Ramazan’a her ne taraftan bakarsak bakalım, tevhid-i tahakkuk ettirdiğini görürüz. Ramazan bitince de üç gün bayram yapılır. Çünkü, fenafillah olunmuştur. Buradaki bayram, velayet, nübüvvet ve risalet ile bayramdır.
Nisbet olan ef’âlden, nisbet olan sıfattan ve nisbet olan zattan kurtulup tecelli-i zat, tecelli-i sıfat ve tecelli-i ef’âl ile bayram yapılır.
Ramazan’a tevbe-istiğfar ile başladık, inşallah kabul olunur. Allah (C.C.) ibadetimizi kabul eder inşallah. Ne kadar çok idrak ederek, anlayarak ibadet edersek, daha çok Allah’ın (C.C.) rızâsına erişmiş oluruz. Ramazan’da şeytanlar bağlanır. Ancak insanların, Ramazan’a saygı duyanların şeytanları bağlanır. Allah’ın (C.C.) rızâsı, rahmeti ve mağfireti gelir. Kurtuluşa erilir. Öte yanda, Allah’a (C.C.) itaat edip, ibadette bulunmayanın şeytanları bağlanmaz.
“Regaip Kandili Hz. Peygamber (S.A.V.) Efendimiz’e hamile olduğunu annesinin idrak ettiği gecedir.
Hakikatte ise, nur-i zikrullahın, salikin gönlüne düşmesidir. Muhammediyet mayasıdır. Zikrullah nasıl ki Hz. Muhammed (S.A.V.) dokuz ayda doğdu ise, salik de dokuz meratip katedecek (tevhid-i ef’âl, fena-i ef’âl, tecelli ef’âl, tevhid-i sıfat, fena-i sıfat, tecelli sıfat, tevhid-i zat, fena-i zat, tecelli zat) ile ondan Muhammediyet doğmuş olur.
Mevlid kandilinde Hz. Muhammed doğar; Mirac gecesinde uruç eder.
Kadir gecesinde Cebrail (A.S.) ve melekler yeryüzüne inerler. Fenafillah olanın her azasına selamet getirirler. Melekler Allah’ın (C.C.) sıfatının mazharıdırlar. Cebrail ise, tecelli zat mazharıdır. Allah ve Res^ülüne inananlar, bunlara mazhar düşerler. İnanmayanlar için, bunlar olmaz.
Peygamber doğunca birçok mucizeler olmuş. Bu demek değildir ki, yeryüzünde hiç kötülük, fitne-fesat, münafıklık kalmamış. İki ev ötede ebu Cehil aynen duruyordu. Ebu Leheb hiç değişmemiştir.
Hz. Peygamber (S.A.V.), kimin gönlünde doğduysa, onun cehaleti, onun küfrü, inadı, gafleti ve nisbeti ortadan kalktı; O’na Allah’ın (C.C.) hidâyeti geldi; Allah’ın (C.C.) feyzi geldi; mağfireti geldi. Diğer taraftan gönlünde Hz. Peygamber’i (S.A.V.) doğuramayan da hiçbir değişiklik olmadı, olmaz da…
Afakımızda Ramazan gelmesi, bize bir fayda vermez. Ancak, kendi enfüsümüze Ramazan’ı getirmemiz gerek. Önce buna müsait olmamız lazım; iyilik-güzelliklerle donanmamız lazım. Yoksa başkasından beklersek hiçbir şey elde edemeyiz. Biz güzel olmazsak, cemiyette de güzellik olmaz.
Eksiklikleri, noksanları kendimizde aramalıyız. Başkasında noksan-kusur aramakla bir şey kazanamayız.
Haccacı zalimi kimse istememekte ve beddualar etmektedir. Bir gün halkı toplar ve de “Beni istemiyorsunuz. Bana beddualar ediyorsunuz. Ben gitsem, benden iyisi gelmez ki. Çünkü siz benim gibilere layıksınız. En iyisi siz, Allah’a (C.C.) sığının, Allah (C.C.) sizi affetsin, siz de kurtulun, ben de kurtulayım. Bu haliniz devam ederse, benim ve benim gibilerden kurtulamazsınız” der.
Demek ki kendimiz kötülüklerden, fenalıklardan kurtulmamız lazım. O zaman her şey düzelir.
En büyük silah zikirdir. Hem de en hızlı, en çabuk Allah’a (C.C.) ulaştıran silah. Atomdan da tesirli bir silah zikrullah. O tecelli ettiği zaman masiva ve nefsaniyet yok olur, yanar-mahvolur. Böylece kişiyi Allah’a (C.C.) ulaştırır.
Onun için, Allah (C.C.) aşk ihsan etsin, muhabbet ihsan etsin. (Amin)
Aşk ile, muhabbet ile halledilmeyecek müşkülat olmaz. Gerçek bayram da aşk ve muhabbetle olur.
Velhamdülillahi Rabbi’l âlemîn.
Küplüce, 20 Şubat 1993