Duyurular
   Sitemiz yenilendi!
Soru Cevap bölümünde yayınlanmak üzere uygun hatıralarınızı yazdığınız ilahileri ve sorularınızı aşağıdaki e-mail e tıklayıp gönderebilirsiniz.
   Ayrıca Hafız Ahmed Efendimiz ve Hafız Yahya Efendimizle ilgili hatıralarınızı yayınlamak üzere bekliyoruz.
   Yüce Rabbimizin selamı üzerinize olsun.

RAMAZAN BAYRAMI

            Hazret-i Allah (C.C.) “Mü’minler kardeştir.” buyurmaktadır. ( Hucurat Suresi, Ayet:10) Buna rağmen Âdem’den (A.S.) bu yana insanlar kavga edegelmiş, hatta birbirlerini öldürmüşler.
            Asr-ı Saadetten sonra Hz. Osman zamanında fitne başlamış, Hz. Hüseyin zamanında da daha çoğalmış, hatta Kerbela faciası meydana gelmiştir. Daha sonra yine kavgalar, karışıklıklar devam etmiş. Emeviler devrinde, evlad-ı Rasül’e her türlü zulüm yapılmış. Sonraları Abbasiler gelip adil olmaya çalışmışlar amma, onlar da çok başarılı olamamışlar.
            Osmanlılar zamanına gelince; zaman zaman fitne ve fesat kendini göstermiş, Müslümanlar sıkıntı çekmişler. Fakat yine de asr-ı saadetten sonra en güzel en huzurlu devir olmuş. Zamanla Osmanlılar da devrini tamamlamış, düzen bozulmuş ve nihayet yıkılmış. Zaten kıyamete kadar asr-ı saadet gibi bir devir  gelmeyecektir.
            Allah’a (C.C.) gerçekten gönül verenler, riyadan, şirkten soyunanlar; Allah’ın (C.C.) aşkı gönlüne düşenler var ya, işte onlar az da olsalar, asr-ı saadet devrini sürdürmektedirler. Bunlar fert ve gurup halinde  İslâm’ın esasını, gerçek iman neşesiyle yaşamakta ve yaşamaya çalışmaktadırlar.
            Bir ayet-i kerime de “ İman edenler azdır.” buyurulmaktadır. Burada, gerçek ve samimi müslümanlardan söz ediliyor. Yoksa iman edenler çoktur, gerçek manada iman edenler ise azdır. Az olmakla kıymetleri az olmaz. Aksine daha kıymetlidirler. Nasıl ki, bir gram yakutun değeri milyarlarla ölçülüyorsa…
            Allah (C.C.) bizi de az olup, razı olduğu zümreden eylesin. ( Amin. )
            Hz. Ömer zamanında adamın birisi  ; “Ya Rab! Beni az kullarından eyle.” diye dua edermiş. Hz. Ömer (R.A.)  kulak vermiş ve yanaşıp sormuş: “Böyle dua etmenin hikmeti nedir?” Adam cevabında; “Allah (C.C.) demiyor mu ki  ‘Gerçek iman edenler azdır.’ Ben de o azların arasına girmek istiyorum.” demiş.
            Allah’ın (C.C.) nimeti çoktur, sonu da yoktur. Ne kadar Allah’a (C.C.) yakın olursak, o kadar muhabbetinden, sevgisinden, rızâsından nasibimizi alırız. Böylece o azlar sınıfına girmiş oluruz.
            Efendi Hazretleri Hayrullah Efendi ile sohbet edermiş. Sohbet sırasında Hayrullah Efendi bazı itirazlarda bulunurmuş. Çünkü emekli müftü ve tarikat şeyhi imiş. İlmine güvenip Efendi hazretlerine fikrini kabul ettirmeye çalışırmış. Tartışma sırasında Efendi Hazretleri de “Hasan Fehmi Efendimiz’e gidelim ve durumu arz edelim” diye teklifte bulunurmuş. Ve de Efendi Hazretlerine gidip durumu anlatırlarmış. Her gidişlerinde Hasan Fehmi Efendi “Ahmet haklıdır” dermiş.
            Bir gün Hayrullah Efendi dayanamamış ve efendisinin yüzüne “ Yine mi Ahmet haklı” gibisine manâlı manâlı bakmış. O zaman Hasan Fehmi Efendi şöyle buyurmuş: “Kusura bakma Hayrullah Efendi! Ahmet gayri din görmedi. Sen ise çok şeyler almışsın, çok şey öğrenmişsin. Şimdi de kıyasa girip karıştırıyorsun. Böylece tevhidi zevk etmede zorlanıyorsun.”
            Ramazan Bayramı niçin üç gündür? Niçin üç gün bayram yapıyoruz? Şimdi bu konuya gelelim.
            Bayram aynı zamanda  zafer günüdür. Eskiden bir zafer kazanıldığı zaman bayram yapılırmış. Gerçi şimdi böyle savaşlar yok amma, daha zoru olan manevi savaş her zaman var. İşte bu Ramazan Bayramını da bir zaferin kutlandığı bir gün olarak düşünelim.
            Resülullah Efendimiz (S.A.V.) “Ramazanın evveli rahmet, ortası mağfiret, sonu da günahlardan veya cehennemden kurtuluştur.” buyuruyor.
            Ramazanın ilk on günü, Allah’ın (C.C.) rahmetine kavuşma günüdür. Ortasında ki on gün, mağfiretine mazhar düşülür. Bunlardan sonra, son on günde kurtuluşa ulaşıldığı için cehennemden kurtuluş günüdür. Hepsinden sonra üç nevi zafere karşılık, üç gün bayram yapılır.
            Evvelinde rahmete nasıl mazhar olunur? Nefsimize ait olan, nefsani fiillerden sıyrılıp kurtulursak, yani nefsimize galip gelirsek, zafere erişmiş oluruz.
            Ortasında ki mağfirete de, nefsani sıfatlardan soyunup, tevhidi sıfatla zafere kavuşuruz.
            Sonunda ki cehennemden kurtuluş ise, nispet vücuttan soyunup, tevhid-i zatla zafere ulaşırız.
            Dolayısıyla, fenafillah meratiplerini zevk edince bayram yapmış oluruz.
            Şimdi kendimize soralım. Biz bu bayramı yapabildik mi? Bayramın gerçek zevkine erebildik mi?
            Ne kadar nefsani fiillerden, ne kadar nefsani sıfatlardan, ne kadar nefsani vücudumuzdan (benliğimizden) kurtulursak, soyunursak, arınırsak, idrak edersek o kadar bayram yapmış oluruz.
            Tevhid-i ef’âlde şirkten, tevhid-i sıfatta cehaletten ve tevhid-i zatta da benlikten geçen, kurtulan ancak irfâniyete mazhar olur. Fenafillah olan Allah’ın (C.C.) ahlâkıyla ahlâklanır. En güzel ahlâk da budur. Bu halde ve bu zevkte olanlar ancak gerçek manada bayram yapmış olurlar ve bayramları hep devam eder.
            Vahap Baba diyor ki; “Hz. Musa için, Allah (C.C.) ile görüşüp sonra kavmine gelip anlatmış derler. Bu benim  aklıma yatmıyor. Olacak iş değil. Benim cahil kafamla düşünüyorum da, öyle Allah’ı (C.C.) bulsam da görsem, bir daha hiç bırakır mıyım? Demek benim anlamadığım bir hikmet var, bir sır var. Yoksa bu kadar basit bir olay değil bu…”
            Âvam-ı nasın yaptığı, eş-dost ziyaretinden oluşan bayram; veya şekerli-tatlılı bayram üç günde biter, geçer. Tabi ki bu da güzel, bir sözümüz yok. Fakat bu yeterli değil.
            Ehl-i tevhid ise her gün bayram yapar. Esas olan da budur; her gün bayram yapmaktır. Yani Allah (C.C.) ve Resûlü (S.A.V.) ile olan hep bayram zevkinde, neş’esinde olur. Allah (C.C.) bizi de bu bayramdan ; muhabbetinden, sevgisinden, aşkından ayırmasın. (Amin)

Velhamdülillahi Rabbi’l  â’lemîn.
                                                      Üsküdar, 14.03.1994<

 Tasarım: Mimar Ali Soyyiğit      e-mail